18 Aralık 2009 Cuma

Carlos iyiydi de..


Bir süredir içimden gelmiyodu pek bir şey yazmak, yeni olan bir şey yoktu, heyecan yoktu futbolla ilgili pek. Es kaza alınan sonuçlar, kim kazansa farketmeyecek maçlarla dolu bir lig, Avrupa Liginde bulunabilecek en kolay rakiplerle gelen üst turlar, Şampiyonlar Liginde biraz zorlu rakiplerle gelen es kaza alınmış 4 puan ve 4.lük, başka da bir şey yok.

Ama bugün artık yazma günüdür, bu hiçbir şey olmazsa Fenerbahçeli bir futbolsever olarak kendime borcumdur.

Bahsetmicem Carlos'un getirdiklerinden, kattıklarından, yok mental etkilermiş, ilk sezonki futboluymuş vs. Ya da formsuzluğu, eksikliği, yedirdiği goller falan ilgi alanıma girmiyor şu anda.

İlk geldiğinde bir eleştiri yapılıyordu Carlos ile ilgili: "eskisi gibi değil artık, 34 yaşına geldi" şeklinde.. Hadi ya?! Ben açıkçası özellikle ilk sezonda Carlos'tan ne görmeyi beklediysem onu gördüm, hatta fazlasını bile diyebilirim. Oyun olarak tam beklediğim gibiydi, eski Carlos olmayacaktı ki zira önünde Uğur Boral, Selçuk, Aurelio falan oynuyordu zaten, Figo ile Zidane değil, ortaları Raul'e değil Kezman'a yapıyordu. Beklediğimden fazlası kısmı da bütün içtenliği, takımı sahiplenmesi ve camiadaki herkesle olan ilişkileriydi. "Parasını alır, hakkını vererek elinden geldiğince oynar"dan fazlasını gördüm açıkçası. Hatta deplasmanda 1-0 kazanılan Sheriff maçından sonraki aşırı sevinç tepkisine bugün bile anlam veremiyorum, herhalde kariyerine bir de Moldova takımı ekledi diye olsa gerek diye düşünüyorum.

Birçok Fenerbahçe formam olmuştur, ama sadece bir tanesinin arkasında isim bulunur. Bugün yapılabilecek hiçbir transfer de bu etkiyi bende yaratmaz mevcut haliyle en formdaki oyuncuları getirmedikçe. Bir Raul gelse mesela alır elimle beslerim, ama dünyanın gelmiş geçmiş en iyi forveti değildir kendisi. Anelka ve Ortega da inanılması güç transferlerdi, ancak onların burada kendilerini parlatmaları gerekiyordu bir şekilde, maalesef uygun ortam olmadı. Carlos farklıydı, inanılmazdı, inanılamadığı için değerini veremedik.

Bütün bu adamları eleştirirken aslında dönüp kendimize bakmamız gerekiyor. Sen bunlara ne verdin ki ne alasın? Anelka'yı yedek oturtup Nobre'yle takım kur, ondan sonra yüzü gülmüyo bu adamın olsun. Ceyhun bu kadar formdayken nasıl oynamaz de Ortega'yı oturt, sonra adam uyum sorunu yaşamış olsun. El üstünde tutacaksın bunları ki onlar senin kıymetini anlasın, Fenerbahçe büyük kulüptür alışacak demekle olmuyor, bu adamlar Inter'e, Bayern'e gitse yedek kalmayı kaldıramayacak adamlar. Şimdi de şişirilmiş bir kadro, Josico ve Maldonado ile süslenmiş bir ortasaha, yedeğine Gökçek isimli bir Brezilyalı koy, attığı bütün uzun topları forvetlerin dağa taşa vursun, ondan sonra Carlos neden eski Carlos değil. Bu adamların kıymetini bilelim, kuş sütüyle besleyelim, oynamazlarsa sonra eleştirelim.

Kısacası dünyada bir gün tanışsam da elini sıkabilsem diyebileceğimiz insanlar erişebilme alanımıza girdikleri anda çok kolay eskitiyoruz, kıymet bilmiyoruz.

Çok dağıldı konu, ucundan toparlamak lazım. Başta da dediğim gibi; Carlos iyiydi de çevresi kötüydü..

8 Aralık 2009 Salı

"Sporla Üreyenlerin Adresi"

Senelerce sporla ilgili pekçok konuda konuştuğum, zaman zaman tartıştığım, fikirleri dolu olan bir arkadaşımın blogu, zamanınız olduğunda keyifle okuyacağınızı tahmin ediyorum, öneriyorum

sporingen.blogspot.com

2 Aralık 2009 Çarşamba

Avrupa duy sesimizi


Maçtan önce yemek yediğimiz büfede garsonun yaptığı Twente-twenteone-twentetwo espirisiyle taraftarların maça konsantre bir biçimde başlama vuruşunu beklediklerini gözlemledim.
Bu maça takımdan çok emin bir havada çıksak sonuç çok farklı olurdu, Hollanda ligi lideri ve ilk maçta kendi evinde seni yenen bir rakiple oynarken çekiniyor insan haliyle, o sayede kazandı Fener diyebilirim.
Seyir zevki olan bir maçtı, çok kaliteli futbol oynanmadı ama iki takım da zaman zaman güzel top çevirdi, organize oldu ve Volkan'ın kontrolünde direkten dönen pozisyonlar dahil gole yaklaşıldı. Fenerbahçe kalesinde zaman zaman tehlike yaşadı, beklenmeyen anlarda gol yiyebilirdi, ama attığı gol birkaç pozisyondur kendini göstermeye başlamıştı.
Üzerine konuşulacak çok fazla şey yok, 3 nokta dikkatimi çekti:
1- Cristian Baroni mükemmel bir futbol oynadı, atakları harika kesti, çok güzel hücum başlattı ve gerektiğinde topla beraber iyi katetti. Hepsinden öte gözümde en çok büyüten pozisyon ceza sahasının çok uzağındayken topu değil, pozisyonu takip etti ve kanattan kaçan rakibin önünü kesmek için çok başka bir yerden koşu yaptı, Twente'nin sol açığı topu önüne alıp Volkanla karşı karşıya kalmışken kayarak pozisyonu engelledi.
2- Alex'in kaçırdığı bir gol vardı, Guiza orta sahadan mükemmel bir uzun ara pası attı, Alex iyi kontrol edemedi ve kötü vurdu. Hani Guiza tip olarak bizlere benzese de hakkaten akrabam değil, ama daha o anda söyledim, bu pası Alex atıp Guiza kaçırmış olsa ne anası kalırdı ne avradı adamın. Tek diyeceğim forvetimiz bu, ihtiyacımız olan şey tahammül. Suratındaki ifadeye bakarsam da belki biraz şevkat.
3- Selçuk anladığım kadarıyla idmanlar bitince evine dönmüyor, daha kalıp kendini geliştirmek istiyor ve Guiza ile gol vuruşu idmanları yapıyor. Yapmasın.